Meslekte çok tadıma katıldım, sudan peynire, zeytinden kahveye, şaraptan ekmeğe daha da neler neler, ama geçen geceki eşleşme başka bir yer etti aklımda, damağımda. Rakı ve peynirden bahsediyorum ve sadece beyaz peynirden değil. 7 rakı ve 8 peynir eşleşmesi bekliyordu bizi IWSA‘da.
Bir klasik olan Ezine ile Yeni Rakı, Toros Keçi Peyniri ile Tekirdağ Rakısı, Trakya kaşarı ile Tekirdağ Trakya Rakısı, Diyarbakır örgü ve Bergama tulumu ile Tekirdağ Kavrulmuş Anason Rakısı, Divle Obruk peyniri ile No.10, Erzincan tulumu ile Tekirdağ Altın, Kars gravyeri ile Altınbaş.
Bu cin fikir Ayça’dan çıkmış, gerçekleştirmek için de fazla düşünmeye gerek olmadan, meslekte imbik başında 40 yılını devirip emekli olmuş Üstad Mehmet Başkaya ve Antre Gourmet’nin kurucuları Berrin Bal Onur ve Neşe Biber’i biraraya getirmiş. Rakı da peynir de çok olunca onlar da bir dizi tadımla bize sundukları eşleşmelerde karar kılmışlar.
Bu toprakların üzümünden, anasonundan yapılan rakılar, bu toprakların sütlerinden yapılan peynirler ile harika uyum sağlamaz da ne olur ki! Bence bir de aynı bölgelerede yapılan ürünlerin eşleşmesi yapılmalı, bakalım o nasıl sonuçlar verecek, paylaştım Ayça le bu düşüncemi, mümkünse bir terroir tadımı yapalım dedim, heyecanla bekliyorum.
Gelelim eşleşmelere, beni çok etkileyenlerin başında Trakya kaşarı ile Tekirdağ Trakya rakısının uyumu oldu. İlk ısırıkta bal ve petek tatları aldım peynirde, sulandırmadan ilk aldığım yudumda rakıda da aynı tatları hissettim, sulandırıp bir yudum alıp bir lokmada peynirden çiğneyince bu inanılmaz uyum yüzümde bir gülümseme yayıldı.
Ama esas, Bergama tulumdan buram buram yükselen lavanta kokusu ile Tekirdağ Kavrulmuş Anason’dan gelen lavanta kokuları, peynirin o ‘barnyard’ diye tabir edilen, kabaca ağıl dediğimiz, sütün az filtre edilmesi ve özelliklerini korumasıyla yayılan o nefis kokusu, rakıdaki hani papatya ilk tezgaha düştüğünde aldığınız o yeşil koku ve kavrulmuşluğun verdiği meyankökü ile de Diyarbakır’ın örgü peyniri bir oldu ki… Ne birbirlerine üstünlük tasladılar ne de yok olup gittiler aralarında.
Bir ondan bir bundan derken, harika bir tadım seansı yapmış olduk. Zaten Berrin, Neşe ve Mehmet Üstadın hikayeleri de başka bir eşleşme oldular.
Son ise Altınbaş’ın yağ gibi kayan dokusu ile Kars gravyeriyle oldu, daha ne olsun. Dedim ya beni heyecanlandırdı diye, ilk defa yapılan bir eşleşme bu, daha çok peynir, çok rakı, çok işimiz var.
Daha bu toprakların tanınacak çok ürünü, içimize çekecek çok kokusu, dinlenecek çok hikayesi var. Çok çalışmamız lazım çok!
Züccaciyeseverlere haberin en iyisi!
Hani hep o kanundan bahsediyorum, kırmızı şapkalı kızdaki kurt misali, kapanan dükkanlardan, iş kollarından, kapandıktan sonra yeniden açılamayan ve kaybettiğimiz o güzel esnaftan ya, durum bu sefer farklı.
Ama bu sefer dükkanından çıkartıldıktan sonra yeni adresinde bizleri nefis ürünleri ile buluşturmaya devam eden, en sevdiğim züccaciyemin haberi var, buyrun!
Emin Karahüseyin Züccaciye ile ilgili daha önce Radikal’de yazmıştım. Onlar da yargıtaydan haber bekliyorlardı, dava aleyhlerine sonuçlanmıştı ve Beşiktaş Çarşısı’ndaki 50 yıllık dükkanlarını terketmek zorunda kalmışlardı. Yargıtay 3 gün süre vermiş! İki katlı bir züccaciye dükkanını boşaltmak için üç gün! Neyse dükkanı 6 günde toparlamış ve şimdiki adreslerine geçmişler.
Esnaf gibi esnafla tanışmak, güler yüzle hizmet almak, bir bilene sormak isterseniz yolunuzu Emin Karahüseyin’e çevirin derim. Facebook sayfalarını ve instagram hesaplarını takipte kalın, esnafsız kalmayın!