Date Posted: By: Tuba Şatana Comments: 0

Arkadan yürüyüşü seyrettim, omuzları öyle dik, adımları öyle sağlam ki… Acayip bir kadın Ebru Baybara Demir, sert mizaçlı, büyük kalpli, sarılınca seni bırakmayan, küçük dev kadın.

Yengesinin mutfağında 17 sene önce misafir ağırlamaktan başlayan bir hikaye. Mardin’e gelen turist gruplarına yemek yedirecek yer bulamayınca, evinde kadınların onları konuk etmesinden, Cerciş Murat Konağı’na ve Hayatım Yenibahar projesi ile Amazon Kraliçeleri’ne.

Mardin, kaderine terkedilmiş, sokaklar boş…

Çarşıda tezgahlar boş, esnaf bazı günler dükkanını açmıyor bile, açtıkları gün ise satış yapmadan kapatıyorlar. İki yıldır büyük sıkıntı var bölgede, son zamanlarda ise tek tek oteller kapanmış. Yok, ne gelen ne giden, yok. Erdoba Konağı’nın o Mezopotamya’ya bakan terasında oturduğum akşamüstülerini içim sızlayarak hatırlıyorum… Erdoba da kapatmış.

Ebru’nun yıllardır yanında çalışan mutfak personelinin tümünü Mardinli kadınlar oluşturuyor. İşler bu kadar düşünce, maddi imkan sağlamak için ne yaparız diye düşünürken çıkmış bu proje, ihtiyaçtan doğan bir durum. İlk el sanatlarına yoğunlaşalım demişler, Ebru’nun tasarımcı ablası önayak olmuş ve Ebru’nun personeli de o işe girmiş ve işler oradan yürümüş. Şu an Amerika’da bile Miami, Orlando, New York’da satış noktalarında takı, süs, incik boncuk ürünleri satılıyor. Salça, pul biber, patlıcan turşusu, erişte neler neler yapıyorlar.

Derken…

2015’de Harran’a atanan Kaymakam Temel Ayca, bu haberi okuyor. Harran, Türkiye’de kadının en dezavantajlı olduğu yerlerin başında diyor Ebru, her kadını bir fiyatı var, hala başlık parasına gidiyor kızlar, evlendikten sonra adam başka bir kadın da getirebiliyor eve, karısının zaten söz hakkı yok bu duruma, laf ederse babasının evine yollanıp çocuklarını bir daha göremeyenler bile var…

Ayca, kadını evden çıkartmak için Aile Destek Merkezi kuruyor, ilkokul öğretmeni olan eşini de Merkezin başına getiriyor ki kadın olarak örnek olabilsin, kaymakamın karısı gelirse tüm kadınlar buraya gelir diye düşünerek. Aile Destek Merkezi’ne gelen kadınlara işbaşı eğitimi veriyor ve bu meslek eğitimi çerçevesinde İşkur’a kayıt ettiriyor onları ve  onlara maaş bağlatıyor. Maaş alsınlar ki, kayıtları olsun ki her sabah evden çıkıp bu merkeze gelsinler, gelebilsinler.

Keçe Ustası Mehmet Girgiç’i davet ediyor, kadınlara birşeyler öğretsin diye, ki kendisini hala bölgeye gidip geliyor, halı ustası buluyor, seramik ustası buluyor, hep kadınlara meslek öğretmek için. Marangozhane kuruyor, çocuklara ekolojik oyuncaklar üretmeleri için.

Kaymakamla gece 10.30’da kampta sabun ustası arıyoruz…
“Halep’te yapılan çok güzel bir sabun vardı, yoğuşturma ile yapılan, 6 ayda kuruyan ve yağ oranı %70-82 arası değişen, o sabunu yapacağız şimdi, ona fon buldu, usta arıyoruz şimdi… Hep ortak mantıkta o sanat unutulmasın, bizimkiler de öğrensin, herkes yapsın, hem de para kazansın, iş sahibi olsunlar.”

Bilkent Siyaset Bilimi’nden sonra Fransa’da mülteciler üzerine yüksek lisans yapmış Ayca, Harran’daki mülteci kampı ise bölgedeki en okur yazar düzeyi yüksek kamplardan. Bu kamplardaki mülteciler için projeler üretip, kampa fonlar bulmaya başlıyor. İki halk arasındaki entegrasyonu nasıl sağlarım, nasıl olumlu yöne çeviririm diye düşünürken bölgeye gelen turistlerin orada yemek yemediğini görüyor. Tesis de yok zaten.

Birleşmiş Milletler’in desteklediği projenin bir fonu var ve bunu Türkiye’de IMPR (International ME Peace Research Center) destekliyor. Ebru’yu çağırıyorlar, gel meslek öğret diye.

Harran’da eski ve kullanılmayan bir ilkokul binası var 2.8 dönüm arazisi ile, okul sit alanında olduğu için de yıkılamıyor. Okulun arazisinde biber patlıcan domates ekilsin, okulda bunları işlesinler, onun önüne de restoran yapalım, gelenler de burada yemek yesinler diye bir proje oluşturuluyor ve Ebru da okulun mutfak projesini çiziyor.  Geçtiğimiz 2.5 ay boyunca da mesleki eğitimleri devam ediyor zaten adınların, okul olana kadar Aile Destek Merkezi ve otelin mutfağını kullanarak.

140 kişiye çıkmış, 83 kişi. Ağırlıklı kadın ama yeni dönemde birkaç erkek de kayıtlarda varmış.

“Başta beni kabullenmeleri zor oldu, disiplin getirdiğim için, ama şimdi aile olduk. Beni sahiplendiler, gittin mi geldin mi, akşam ne yemek yedin diye telefon ediyorlar, arkamdan su döktüler buraya gelmeden, çabuk gel sensiz olmuyor burası dediler…”

Peki buradaki eğitim bitince diye soruyorum.

Birleşmiş Milletler’in Katılım Belgesi verilecek diyor. İlk 8 kadını, en becerikli olanları seçerek başlamış ve bu Amazon Kraliçeleri’ni Ebru kendi imkanları ile sigorta ettirmiş, kaynak bulamadıkları için. Restoranda 1.5 yıl çalıştıktan sonra Usta Öğretici olabiliyorlar, sınava girip belge alabiliyorlar diyor. Bu okulun devamı için gerekli, şu an Eataly’deki 5 kız işbaşı eğitimindeler, bu ayın sonunda yeni bir beş kişi ile yer değiştirecekler. Eataly’de hem birçok eğitim alıyorlar hem de yemek yapıyorlar, başka kültürleri görüyorlar. Onlar nişastadan baklavalık yufka açıyor, Andrea peynir yapıyor, sonucu katmer oluyor.

Hayatlarında ilk defa Harran’dan çıkıp, İstanbul’a gelen 5 kız. İstanbul’a çok büyük diyorlar. Üzerlerinde Eataly tişörtü, başlarında yazmaları koşturup duruyorlar… Telefonla annesinden izin alıp, hayatında ilk defa yöresel kıyafetini çıkartıp pantolon giyen bile var aralarında. İstanbul’da olmaları büyük şey!

Bitmiyor yaptıkları işler, bir de Harran yemek envanteri çıkartıyorlar, daha sonra bunları reçetelendirecekler, kampta da üç aşçı eğitmen var onlar da Suriye’nin yemek envanterini çıkartıyorlar, onların getirdiği kendi mutfak kültürlerinin.

İsot fabrikası için hazine arazisi arıyorlar aynı zamanda, ona da bir fon bulmuşlar. Bölgede bulunan Danimarka ve Lüksemburg Komisyonu’nun mültecilere tarım yaptırmak isteği var, o zaman isot eksinler, elimizde biberlerin tohumları da var, biz de biberimizi dışardan almayalım diye teklif getirmiş Ebru. Nisan 2017’de ilk ekim yapılacak.

1 Ocak itibariyle okul açıldıktan sonra, 110 kişininin maaşını bir yıl boyunca Birleşmiş Milletler ödeyecek, onları istihdam edecek, onlar da ekip biçecekler, restoranda pişirecekler, döner sermaye gibi, o restoran para kazanacak ve onlara maaş sağlayacak.

Kızların evden çıkmaları, buraya gelmeleri, çalışmaları, tamamen Kaymakam’ın başarısı diyor Ebru.

IMPR ise bu projeleri başka kamplara da uyarlamak istiyor.

Ancak, sosyal yapıyı zorluyoruz diyor Ebru, kadın sokakta, kadın çalışıyor, evde değil. Değişime ayak uydurmak zorundalar diyor Ebru. Genç yaşta evlenip çocuk sahibi oluyorlar, o çocuklar hiçbir şey bilmeden büyüyor, kadınlar çalıştıkça, kendilerinin farkına vardıkça yavaş yavaş ortam da değişecek diyor.

Kim bilir beki de o kayıp jenerasyon da kadınların çalışması, çocuklarını gördükleri, öğrendikleri ile yetiştirmesi ile azalır.

Kadınlar kimlik kazandıkça, erkekler, eşler bakalım nasıl uyum sağlayacak bu duruma, birinin karısı olmaktan çıkıp kendileri olduklarında?

Belki bir sallanabilir ortam diyor Ebru, ama alışacaklar, değişime alışmaları şart.  Ebru’nun bu projenin başında olması, eşi Fatih’in hep onun yanında durması, onu desteklemesi de aslında en güzel örneği oluşturuyor o kadınlar için. Eşle birlikle bu işlerin de yürüyebileceğini anlamalarına da, çocukları olup çalışabilmeleri de.

Onlar gibi öncüler olsa her kentte, meslek öğreten, kadınların ekonomik olarak özgürlük verebilen, kentteki yerel ekonomiyi canlandıran dolaylı olarak da hem de bölgedeki göçü durduran veyahut yavaşlatan. Zira göç, çözüm değil.

Bir kadını eğitince, tüm ülkeyi eğitmiş oluyorsun, geleceğe yatırım yapıyorsun.

Aralık sonuna kadar Eataly’deler, gidin destek olun, kızlarla konuşun, yemek yiyin, incik boncuk alın, hatta mezelerden alıp evde de kendinize ziyafet çekin. Daha da yapabileceğiniz birşeyler varsa, Ebru ile konuşun.

Hadi bir ucundan da siz tutun!

fb, instagram: @hayatimyenibahar

unnamed-2