Date Posted: June 9, 2017 By: Tuba Şatana Comments: 0

Tasarının özetini okudunuz değil mi, okumayan kalmamıştır.

Şu şekilde başlıyor; “Ülke sanayisinin canlandırılması, yerli ve yabancı yatırımcılar için yeni sanayi alanlarının oluşturulması, mevcut sanayi alanlarının geliştirilmesi, yatırımların bürokratik sürece takılmadan hızla hayata geçirilebilmesi…” diye devam ediyor.

Sonlara doğru şu kelimeler de var: “ …çarpık kentleşmeyi ortadan kaldırmak, yaşanabilir, yeşil ve ferah yerleşim alanları sağlamak amacıyla altyapı, üstyapı ve taşınma noktasında kredi destekleri vererek kent içinde kalan sanayi sitelerinin kent dışındaki alanlara taşınmasının sağlanması…”

Çarpık kentleşmeyi ortadan kaldırmak, kıyıları imara açmak, zeytinlikleri kesmek, hepsini aynı cümlede bir çırpıda söyleyince, ne bileyim, mantıklı mı geliyor?

Tarlayı sanayiye vermek, tarımı, ağacı, çiftçiyi değil, büyüğü, betonu korumak…

Geçen haftaki yazım size romantik, duygusal gelebilir, zeytine atıfta bulunmak, güzelleme yapmak onu hayatımızda, edebiyatımızda işlemek hep istediğim zira. Ama gündem ve modernleşme adı altında yapılma istenen kıyım buna izin vermiyor.

Zeytinin her türlü dostu, üreticisi, vatandaş, yapma diyor, kıyma zeytinime, geleceğime, sosyal medyada büyük bir kampanya sürüyor 7. kez gündeme gelen yasa tasarısını takiben. Ben gene bu satırları yazarken maalesef iyi bir haber çıkmamıştı.

Beni tanıyanlar bilir, arada derim, hala umudum var, enseyi karatmayalım diye, hala sağduyulu insanın varlığına olan inancımla.

Bu en önemli tarım ürünümüz olan zeytinin, zeytinciliğin hayatına devam etmesine, zeytincilikten geçimine sağlayan 750 bin aileye söylecek bir lafımız olsun istiyoruz, özür yerine…

Nükleer santral değil, güneş ve rüzgar enerjisi diyoruz.

Gelecek, küçük çiftçiyle, yerellikle olur diyoruz, modernleşmeye karşı değiliz elbet, dumanla haberleşmiyoruz ama modernliğin doğayı ve toprağı, bize hayat veren elementleri yok etmek olduğuna da inanmıyoruz. İnanmıyorum.

Tarım alanının kısıtlanması değil, tarlaların satılması değil, çiftçinin borçlarının katlanmasını değil, yerli tohuma teşvik verilmesini, onların desteklenmesini istiyoruz.

Zeytin, toprağın bize mirasıdır, uludur, kuvvetlidir, ölümsüzdür, yücedir…

Bin yıllık ağaçlar kesilip alan mı açılacak, zeytin ağacı şehirlerde bir peyzaj bitkisi olarak minik saksılarda etrafı mı süsleyecek? Süs bitkisi olarak zeytin mi olacak etrafta?

Çiftçi-Sen’in geçen sene paylaştığı bildirideki kelimelere bakın, “Bizler üretmek, üreterek ailelerimizi geçindirmek ve tüketicilerin “Sağlıklı Gıdaya Erişim Hakkı” nı da korumak istiyoruz!”

Üretmek istiyor, bildiği iş o, ama yapamıyor… sonra şöyle bir haber okuduğumu hatırlıyorum,

“ Tarlası, traktörü hacizli ve ipotekli çiftçinin sıra maalesef böbreğine geldi” diye. Niğde ve Nevşehir’in, Türkiye’de patates üretiminde ilk sırada yer aldığına işaret eden CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer, depolardaki patatesin çürüdüğünü ifade etti. Teşviklerin üreticiyi kurtarmayacağını, ürünün maliyetine satılamadığını savunan Gürer, Niğde’de iki çiftçinin, borçlarından dolayı sosyal medyada böbreklerini satışa çıkardığını söyledi. “ (Birgün, Mart 2017)

Bize yerli üretim, pancar lazım, mısır şurubu değil.

Kendine yeten Türkiye, gıpta edilen, coğrafi özellikleri olan, dört mevsimin yaşandığı, meyvesinin, sebzesinin, hububatının tadının dillere destan olan ülkemizde şimdilerde hububat bile ithal ediliyor. Küresel ısınma ve tarım politikalarımız ile gittiğimiz yol beni korkutuyor.

Tarım arazilere madene, sanayiye verildi, veriliyor.

Zeytinlikler de elden giderse…

Toprağa, doğaya biz sahip çıkmazsak, ne bekleyebiliriz ki ondan?

Geleceğimiz çok uluslu şirketlerin sentetik ürünleri ile değil, çiftçimizin yerel ürünleriyle olmalı. Nohudumla, eriğimle, dutumla, zeytinyağımla, zeytinimle, şeker pancarımla, onları bizim için yetiştiren çiftçimizle…

Bütün buralar dutluktu der eskiler Mecidiyeköy’den geçerken, kimse yüzüne bakmazdı oraların, aman oradan arazi mi alınır derlermiş.

Biz ne anlatacağız misal kıyılarda dolaşırken, bacalardan boğum boğum çıkan dumanlara bakıp, buralar zeytinlikti, gölgesinde otururduk, şimdi bak ne güzel fabrikalar var mı diyeceğiz?

Kıymayın zeytinime ağalar!

İLLA Kİ…

Zor zamanlar zeytin için de çiftçiler için de…

Pazara gidin, çiftçinizle sohbet edin, emeğine sağlık deyin. İlla ki emeğe saygı gösterin, toprakla uğraşan insan güzle insandır…

8 haziran 2017 tarihinde hurriyet.com.tr’de yayınlanmıştır.